David Burns
David Burns, 1942 yılında Amerika Minneapolis’te doğmuştur. Psikoloji alanında bilime yaptığı katkıları ile dünyanın konuştuğu bilim insanlarından biridir. Psikoloji alanını halka sevdirmesinden dolayı bilim çevrelerinde de büyük saygı kazanmıştır. Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdikten sonra Pennsylvania’da psikiyatri alanında uzmanlaşmıştır. Halen Stanford Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalında uzman doktor olarak görev yapmaktadır. David Burns ruh sağlığı hastalıkları ve psikiyatri üzerine uzmanlaştıktan sonra bu tür hastalıktan muzdarip insanlar için yaşamı kolaylaştırma çalışmalarına başlamış ve halen de devam etmektedir. Hayatını insanları iyileştirmeye adamıştır. Burns, düşünce ve inançlarımızın ruh halimizi yarattığı fikrini ileri süren teorisyen Albert Ellis’ten esinlenen ve bilişsel terapiyi geliştiren Aeron T. Beck’in öğrencisidir.
David Burns ses kayıtları ve terapi araçları ve kitapları ile ruh sağlığı uzmanları ve hastalar için hayatı kolaylaştırma çalışmalarına halen devam etmektedir. Üretken ve başarılı akademik yaşamının yanı sıra alanında pek çok kitaba da imza atmış üretken bir yazardır. Panik Atak ve İyi Hissetmek kitapları ile ülkemizde çok satanlar listesine girmiş olan David Burns çağın en sık görülen hastalığı olan depresyona İyi Hissetmek kitabı ile farklı bir bakış açısı getirmiştir.
Burns, psikoterapi alanında T.E.A.M (Testing, Empathy, Agenda Setting and Method) Terapi adı verilen yeni bir method geliştirmiştir. Bunlar, T.E.A.M. terapisini diğer bilişsel davranışçı terapi biçimlerinden ayıran temel araçlardır. T.E.A.M. kavramı bilişsel terapideki bazı eksiklikleri gidermektedir ve motivasyonun düşüncelerimizi, hislerimizi ve eylemlerimizi etkilediği fikrine dayanmaktadır.
Aynı zamanda Burns depresyon için bir derecelendirme ölçeği olan Burns Depresyon Kontrol Listesi (BDC)’ni geliştirmiştir. 1984 versiyonu 15 soruluk olan bu anketin 1996 revizyonu 25 soruluktur. Her soru “bugün de dahil olmak üzere geçen hafta boyunca” bağlamında ve 0 ile 4 arasında, 0 “hiç değil” ve 4 “son derece” ölçüsünde cevaplanmaktadır. Burns için BDC, Aaron Beck’in Beck Depression Inventory (BDI)’nin yerini almıştır ve İyi Hissetmek kitabında kendi ölçeğini kullanmıştır.
İyi Hissetmek kitabı dünyada psikoloji ve psikiyatri alanında tüm uzmanların tavsiye ettiği bir kitap haline gelmiş, milyonlarca kez satılmıştır. Dr. Burns Bilişsel terapinin kalbindeki güçlü ilkeyi şöyle aydınlatmaktadır; duygularımız kendimize verdiğimiz mesajlardan doğar. Aslında; duygularımız genellikle, hayatınızda olanlardan çok nasıl düşündüğümüz ile ilgilidir.
Burns, İyi Hissetmek adlı kitabında depresyonu anlamamızdaki bu gelişimi net olarak tarif etmektedir. Acı veren depresif durumları ve insanı güçsüz bırakan kaygıları azaltmak için yeni ve etkili yöntemleri basit bir dille anlatmıştır. Kitabın okurlarının ve hastalarıyla yaptığı çalışmalardan çıkarılan sonuç kitaptan öğrenilen kurallar ve teknikler ile kendi problemlerine uygulayabileceklerini ümit etmektedir. Daha ciddi duygusal problemler yaşayan hastaların bir ruh sağlığı uzmanına başvurması gerekirken, başa çıkılabilir problemleri olan kişiler Dr. Burns’ün anlattığı, yeni geliştirilmiş “sağduyu”ya dayalı yöntemleri kullanmaktan fayda görebilirler. Yani, iyi Hissetmek, kendilerine yardım etmek isteyen kişiler için oldukça faydalı bir rehberdir. İyi Hissetmek, David Burns’ün uzman bir doktor olarak yıllar boyu edindiği tecrübelerden yola çıkarak yazılmıştır. Kitabın alt başlığı Duygu Durum Tedavisidir. Duygularımız ve durumumuz ne olursa olsun kendimizi iyi hissetmemizi, en kötü zamanlarımızda bile ufuktaki ışığı görerek ona doğru ilerlememizi sağlayacak metotların neler olduğu ile ilgili ipuçları veriyor bizlere. Kitabın en ilgi çekici yerleri ise doktor hasta ilişkilerinin örneklendirilerek anlatıldığı, tedavi şeklinin pratik ile birleştirilerek paylaşıldığı bölümlerdir.
David Burns 2002 yılında Bilişsel Davranışçı Terapistler birliğinden bilime katkı ödülüne layık görülmüştür. Doktor Burns şu anda Stanford Tıp Fakültesi’nde Psikiyatri ve Davranış Bilimleri bölümünde Klinik Profesörü olarak araştırmalarına devam etmektedir.
David Burns’e göre Bilişsel Çarpıtmanın 10 Türü:
Ya Hep Ya Hiç Düşüncesi
Burns’e göre “Ya hep ya hiç” düşüncesi, hayatımızda başımızdan geçen her olayı siyah ya da beyaz olmak üzere belirli bir kategoriye sokarak, katı bir şekilde sınıflandırmamızın bir sonucu. Günümüzde genellikle diyet kültüründe karşılaştığımız bu düşünce tarzı, gri bölgelere sahip olmadığı için ‘başarısızlıklar’dan doğan hayal kırıklıklarını ve gerginlik halini daha da arttırarak devam eder.
Aşırı Genelleme
Yaşamda bizi zorlayan bir başka düşünme şekli de “aşırı genelleme” yapmaktan sakınmamak. Daima veya asla kelimelerini kullanarak yaptığımız genellemeler bizi katı ve önyargılı bir tavır tutunmaya yöneltir. Aslında karşılaşmakta olduğumuz olaylar gelecekte hiç bu şekilde gerçekleşmeyecek de olsalar, bizler bir kere genellemelerimizin sonucu olarak sanki tüm bunlar çoktan defalarca yaşanmış ve her birinde başarısızlığa uğramışız gibi düşünürüz.
Olumsuz Düşünmeye Odaklanma
Başımızdan geçen olaylarda, kişilerle olan ilişkilerimizde veya iş ya da aile hayatımızda çoğumuzun sık sık istemsizce başvurduğu bir düşünme tarzı olan “olumsuz düşünme”, dünyaya simsiyah bir gözlükle bakmamıza sebep oluyor. Başımızdan geçen olaylarda yalnızca ‘kötü’ye odaklanarak, sahip olacağımız, belki de halihazırda sahip olduğumuz güzel yönleri kaçırıyor, koşulları başta kendimiz olmak üzere herkes için zorlaştırıyoruz.
Olumluyu Önemsiz Saymak
Herhangi bir başarımız da dahil olmak üzere, iyi ve başarılı olduğumuza inandığımız şeylerin aslında pek de önemli olmadığı fikrini aklımızdan sık sık geçiriyorsak “olumluyu önemsiz sayıyor” olabiliriz. En küçüğünden en büyüğüne elde ettiğimiz başarıları takdir etmemek ve sürekli memnuniyetsiz olmak, öz güvenimizi zedeleyeceği gibi hayattan alacağımız tadı da azaltır.
Sonuçlara Atlama
Olaylar hakkında adil bir değerlendirme yapabilmemiz için gerekli veriler olmasa da bu durumlardan olumlu veya olumsuz sonuçlar çıkartmak “sonuçlara atlama” düşüncesine örnek verilebilir. Bu çeşit önyargılarla yaptığımız yorumlar, çoğu zaman büyük resmi görmemize engel olur, daha da gergin ve kaygılı olmamıza sebep olur.
Falcılık
“Sonuçlara atlama” düşüncesinin alt başlıklarından birisi olarak görülebilecek “falcılık”, kişinin sürekli “ya … olursa” kaygısıyla şu an içinde bulunduğu zamanın tadını çıkaramaması ve kaygılanma yaşamasıdır. Henüz yaşanmamış durumlar hakkında önceden olumsuz senaryolar yazıp bunları zihinde yaşamak, kişiyi paniğe daha çabuk sürükler.
Akıl Okuma
Neredeyse her zaman başkalarının bizim hakkında ne düşündüklerini anlamaya çalıştığımız ve çıkarımlar yaptığımız bir düşünce alt başlığı olan “akıl okuma”, kişisel değerimizi sürekli başkalarının gözünden tanımlama ve yetersiz görme fikrine dayalı. Bu düşünce şeklini hayatımızda daha sık gördüğümüz zamanlarda, genellikle kendimizle ilgili şeyleri olabileceğin en kötüsü olarak algılar ve yetersizliklerimize dikkat ederiz.
Büyütme
Kendimizde başarısızlık veya yetersizlik olarak gördüğümüz özellikleri, başkalarıyla ve başkalarının en iyi durumlarıyla sürekli kıyaslama haline sokmayı “büyütme” olarak adlandırabiliriz.
Duygusal Açıklama
Duygusal açıklama, dünyanın bizim gördüğümüz kadar olan kısmının dünyanın tamamı olduğuna inanmamız ilkesine dayanıyor. “Öyle hissediyorum, o zaman doğrudur.” Fikrinden yola çıkarak yaptığımız tüm varsayımların yalnızca birer varsayım olduğunu göz ardı edip gerçekliğine inanmak, zaman geçtikçe dünyayı algılama şeklimizi de değiştirip şekillendirecektir.
‘Olmalı’ Mantığı
Kişinin başta kendisi olmak üzere çevresini de katarak ördüğü geniş beklentiler ağı, çok zaman geçmeden kısıtlayıcı bir mekanizmaya dönüşerek herkesi içine hapsedebilir. Yaşamda karşılaşılan herkes veya yaşanılan her olay, beklentilerimize uygun olmak veya hareket etmek zorunda değildir, bu farkındalığı kazanmak da oldukça önemlidir.
Etiketleme
Bu tür düşünce biçimi, genellikle kişinin başkalarından çok kendisine olumsuz nitelikte sayılabilecek pek çok isim takması ve kendini böyle değerlendirmesidir. “Ben tam bir başarısızlık örneğiyim.” şeklinde örneklenebilecek bu düşünce şekli, sahip olduğumuz öz saygı ve öz sevgi kavramlarıyla da daha problemli bir ilişki kurmamıza sebep olur.
Suçlama /Kendini Suçlama
Yaşamdaki tüm olumsuzlukların, başarısızlıkların ve gerçekleşemeyen hayallerin sorumlusu olarak kendini görmek, “kendini suçlama” düşüncesini güçlendirir. Tüm yaşadıklarımızın belirli koşullar tarafından şekillendirildiğini ve tek aktörün bizler olmadığını hatırlamakta güçlük çekersek, bu düşünceye ve beraberinde gelen umutsuzluğa kolayca kapılabiliriz.
Kaynakça
Burns, D. (1980). İyi Hissetmek (Feeling Good: The New Mood Therapy). İstanbul: Psikonet Yayınları
“Empathy Based CBT: TEAM”. Mindfulness Therapy Associates. Retrieved 6 May 2020.
https://feelinggood.com/blog/ sitesinden alınmıştır. Erişim tarihi: 6 Mayıs 2020