Bilişsel Davranışçı Terapi
Derleyenler: Doç. Dr. Murat Artıran, Cansu Çavuş, Beste Yavuz, Rasyonel Psikoloji Enstitüsü, Stajyer
(Alıntı yapmak yasaktır). Kaynak göstererek ve referans verilerek en çok 40 kelimeye kadar alıntı yapılabilir.
Kaynakça metni:
Artıran, M., Çavuş, C., Yavuz, B. (2019, 10, 14). Bilişsel Davranışçı Terapi. Rasyonel Psikoloji. Erişim adresi: https://rasyonelpsikoloji.com/2019/10/14/bilissel-davranisci-bdt-terapist/
Bilişsel Davranışçı Terapi Geleneği ve BDT Terapileri
Bilişsel Davranışçı terapi (BDT) genel bir psikoterapi sınıfıdır ve bir çok yaklaşım bu sınıflandırma içinde sayılabilir. Bugün Bilişsel Davranışçı Terapi olarak isimlendirilen ve çeşitli kurumlar tarafından eğitimleri verilen terapi Beck yaklaşımlı Bilişsel Terapi’dir. Dolayısıyla tek bir Bilişsel Davranışçı Terapi yoktur. Bu yaklaşımlar, Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi (Rational Emotive Behavior Therapy), Bilişsel Terapi (Cognitive Therapy), Rasyonel Davranış Terapisi-Rational Behavior Therapy, Rasyonel Yaşam Terapisi-Rational Living Therapy, Şema Odaklı Terapi-Schema Focused Therapy, ve Diyalektik Davranış Terapisi-Dialectical Behavior Therapy olarak sıralanabilir. İlk olarak Albert Ellis tarafından Rasyonel Psikoterapi olarak 1955 yılında, günümüzde tüm bilişsel davranışçı terapilerin temeli olan ABC Modeli ile ortaya konulmuştur (Artıran, 2015).
BDT’nin tarihçesi Antik Yunan filozoflarına kadar uzanmaktadır, özellikle de Stoacı filozofların düşünceleri bugün ki BDT yaklaşımının temellerini atmış olarak düşünülebilir. (Robertson, 2010). Başta Epiktetos olmak üzere, Stoacı filozoflar mantığın sesi ile yanlış düşüncelerin fark edilip elimine edilebileceğini öngörmüşlerdir. Aaron T. Beck’in “Bilişsel Terapi’nin kökenleri Stoacı filozoflara kadar izlenebilir” sözü ve Albert Ellis’in Epiktetos hakkında görüşleri de BDT’nin tarihinin Antik Yunan’a kadar uzandığının desteklemektedir. (Beck et al., 1979), (Engler, 2006).
BDT’nin modern kökenlerini ise psikolojinin iki ayrı kolundaki gelişimler oluşturmaktadır. İlk olarak 1920’li yıllarda John B. Watson’ın davranışçılık üzerine olan çalışmaları ve 1924 yılında Mary Cover Jones’un davranışçı yaklaşımı terapide kullanması Davranışçı Terapi’nin ortaya çıkışını sağlamıştır. (Rachman, 1997). Bu çalışmalar 1950’lerde Joseph Wolpe’nin davranışçı terapiyi geliştirmesine ve sağlam bir temele oturtmasına olanak sağlamıştır. Ardından Hans Eysenck ve Arnold Lazarus gibi bilim insanları Klasik Koşullanma yöntemleri ile yeni bir davranışçı terapi yöntemi geliştirmişlerdir. (Corsini & Wedding, 2008). Aynı zamanda B.F. Skinner ve Albert Bandura’nın davranışçı yaklaşımları sayesinde BDT’nin “Davranışçı” kolu sağlam temeller üzerine oturmuştur.
Bilişsel Psikoloji Yaklaşımı ise temel olarak Alfred Adler’in fikirlerinden ilham alınarak başlamıştır. Adler’in düşünce örüntülerindeki hatalar, yanlış hayat hedefleri ve davranışların nasıl sağlıksız bir zihne yol açacağı hakkındaki düşünceleri Albert Ellis’i oldukça etkilemiştir. (Mosac & Maniacci, 2008). Albert Ellis, bilinen en eski bilişsel psikoterapi yaklaşımının kurucusudur. Albert Ellis, Rasyonel Duygucu Terapi’yi geliştirirken, aynı anda bir başka isim, Aaron T. Beck Freud’un psikanalitik yaklaşımını kullanırken aslında bilinçaltından çok belli duygusal ve düşüncesel örüntülerin farkında olunmadan bilinci etkilediğini fark etmiştir. İnsanlarda duygusal stresi yaratan durumların aslında “otomatik düşünceler” adını verdiği düşüncelerden kaynaklı olduğunu düşünen Beck, Albert Ellis ile beraber Bilişsel Terapi’nin temellerini atmıştır. (Oatley, 2004).
1980lerde psikoterapi bütünleşmesi açısından da önemli bir gelişme yaşanmıştır. İlk başta iki ayrı koldan ilerleyen “Davranışçı Terapi” ve “Bilişsel Terapi”, 1980’li yıllarda birbiri içine geçmeye başlamıştır. Davranışçı ve bilişsel yaklaşımlar arasındaki bütünleşme sonucunda bilişsel davranışçı terapi hareketi başlamıştır. Özellikle İngiltere kaynaklı kuramcıların köklü davranışçı geçmişlerinin etkisiyle iki kuram bilişsel davranış terapisi adı altında tek ve bütünlüklü bir kuram halini aldı.
Bunun temel sebebinin ise birbirlerini çok iyi bir şekilde tamamlayabilmelerinden ileri gelir. David M. Clark ve David H. Barlow’un panik bozukluğu üzerinde yaptığı çalışmalar Bilişsel Terapi ile Davranışçı Terapinin bir bütün olarak ele alınmasını başlatan çalışmalar olmuştur. (Rachman, 1997). Zaman içinde BDT terimi bütün bilişsel ve davranışçı terapi yaklaşımlarını bir çatı altında toplayan bir kavram olmuştur.
İki binli yılların başında ise Hayes (2004) bilişsel davranışçı terapiler için üçüncü kuşaktan bahsetti. Bu kuşağın öncekilerden bazı farklılıkları ve benzerlikleri vardı. Bu akım da yaklaşımını deneysel araştırmalara dayandırdı ve davranışları önceki bilişsel yaklaşımdan daha fazla vurgulamıyorlardı. Ancak kontrol ve duygusal kaçınmayla ilgili vurguları vardı. Düşüncelerimiz ve duygularımızı kontrol etmeye çalışmanın sorunun mu yoksa çözümün mü bir parçası olduğunu sorgulamaya başladılar. Düşüncenin içeriğinden çok sürecine odaklanmayı önerdiler. Bu tutum içsel deneyimlerimizi kontrol etmekle ilgili vurguyu aza indirerek psikolojik yaşantıya bakış açısına doğu felsefesinden ögeler kattı. Bu terapi yaklaşımlarının bir çoğu geleneksel bilişsel davranışçı terapiye kabullenme ve dikkat yönetimi (acceptence, mindfulness) tekniklerini eklemiştir. Bu akımın öncüleri arasında Steven Hayes (kabullenme ve eylem terapisi-acceptence and commitment therapy), Marsha Linehan (diyalekttik davranış terapisi-dialectical behavior therapy) ve Zindel Segal (Mindfulness-based cognitive therapy [MBCT]) ve Adrian Wells ile Gerald Matthews (meta-kognitif terapi ) sayılabilir.
Ek okumalar
Bilişsel Davranışçı Terapi’ye kültürel açıdan bakış başlıklı yazımıza linki tıklarayarak ulaşabilirsiniz.
Bilişsel Davranışçı Terapi geleneğinden gelen terapi çeşitlerini bu yazımızda bulabilirsiniz.
RDDT ve BT farklı terapiler midir? yazına linki tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Psikolojik Rahatsızlıklar ve Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel davranışçı terapi (BDT), düşüncelerimizin ne hissettiğimizin ve nasıl davrandığımızın öncüsü olduğunu vurgulayan yapılandırılmış bir terapi şeklidir (Corey, 2015). Temelini öğrenme kuramları ve bilişsel psikoloji ilkelerinden alır (Corey, 2015). Bilimsel yöntemlerin psikoterapi alanında ön plana çıktığı birçok kuram ve uygulamayı içinde barındırır (Özdel, 2015). Büyük ölçüde bir kişinin kendi düşünce biçiminin iç konuşmalarında kullandığı cümlelerin yeniden düzenlenmesinin o kişinin davranışlarında önemli bir düzenlemeye yol açacağı varsayımına dayanmaktadır (Corey, 2015). Danışanların bilişlerinin doğrudan gözlemlenebilen açık davranışlarda olduğu gibi öğrenme kuramı ile de değişime uğrayabileceğini belirtir (Corey, 2015).
Örneğin, depresyon bir duygu-durum bozukluğudur (Karamustafalıoğlu ve Yumrukçal, 2011). Tıbbı hastalıkların en sık görülenlerinden biri olan depresyonun tanımı, anormal derecede üzüntü ve karamsarlıktır (Yüksel-Şahin, 2018). Depresyonda olan kişi kendini acı veren duygular içinde ve intihar eğiliminde hissedebilir (Corey, 2015). Enerji, ilgi, motivasyon kaybı yaşar ve aşırı halsizdir (Yüksel-Şahin, 2018). Anormal iştah azalması ya da artması, cinsel istekte azalma, kendini değersiz ya da suçlu hissetme gözlemlenir (Yüksel-Şahin, 2018).
Depresyonu tespit ve tedavi etmek için BDT’de üç alana yoğunlaşılır: biliş, davranış ve fizyoloji (McGinn, 2000). Beck, bilişsel terapi yaklaşımını depresyonla ilgili araştırmalarının sonucunda geliştirmiştir (Corey, 2015). Bu bilişsel kuram, bilişsel yapıyı iki ana başlıkta incelemektedir: şemalar ve otomatik düşünceler (Özcan ve Gül-Çelik, 2017). Otomatik düşünceler; biliş akışını oluşturan sözel bölümlere verilen addır (Özcan ve Gül-Çelik, 2017). Bu düşüncelerin “otomatik” olarak adlandırılmasının nedeni zihinde birdenbire, kontrolsüz olarak beliren düşünceler olmalarıdır (Özcan ve Gül-Çelik, 2017). Bu düşüncelerin fark edilmesinde duygulardan yararlanılır. Şemalar ise inançlar, işinin varsaydığı ve kendisi için benimsediği gerçekliklerdir. Şema, kişinin karşılaştığı uyarımları algılamakta, aynılaştırmakta ve kodlamada temeldir (Arkar, 1992). Kişi, şemalarına göre yaşadığı deneyimleri sınıflandırır ve değerlendirir (Arkar, 1992). Beck, depresyonda olan kişilerin belirli bir yaşam olayıyla ilgili yorumlarında olumsuz bir yanlılık içinde olduklarını ve bunun da bilişsel bozukluklara sahip olmayı işaret ettiğini ortaya koymuştur (Corey, 2015). Yani bilişsel depresyon teorileri, belirli olumsuz düşünme biçimlerine sahip kişilerin stresli yaşam olayları yaşadıklarında depresyon geliştirme ve sürdürme olasılığının daha yüksek olduğunu varsaymaktadır (McGinn, 2000). Bu teorilere göre, belirli uyumsuz bilişsel kalıplara sahip bireyler depresyona karşı savunmasızdır çünkü kendileri ve deneyimleri hakkında olumsuz bilgi işlemeye eğilimlidirler (McGinn, 2000).
Beck, depresyonun psikolojik yapısını açıklamak içinse üç kavram ileri sürmektedir:
a) bilişsel üçlüsü
b) şemalar
c) bilişsel hatalar (hatalı bilgi işleme) (Arkar, 1992).
a) Bilişsel Üçlü Kavramı: Bilişsel üçlü hastanın kendisi, geleceği ve deneyimlerini yansıtan üç bilişsel örüntüden oluşur. Üçlünün ilk parçası hastanın kendisine yönelik olumsuz bakış açısıdır. Kişi kendisini yetersiz, değersiz, kusurlu ve yoksun biri olarak görür. Hoşuna gitmeyen kötü deneyimlerini kendisinde var olan kusurlara atfetme eğilimindedir. İkinci parçası kişinin deneyimlerini olumsuz bir şekilde yorumlama eğilimidir. Kişi dünyayı, hedeflerini yerine getirmesine engel olan bir etken olarak görür. Üçüncü örüntü ise olumsuz bakış açısıdır. Depresif kişi, şu anda yaşadığı sıkıntıların hiçbir zaman bitmeyeceğini varsayar.
b) Bilişsel Şemalar: Geçmiş olaylardan kalıp hâline getirilmiş olan inançların olumlu bir olay karşısında bile aktif hâle gelebilmesi, kişinin kendini yine olumsuz düşünceler içinde bulabilmesi bilişsel şemalar ile olur. Birey uyarımları olumsuz algılayacağı şekilde almaya meyillidir.
c) Bilişsel Hatalar (Hatalı Bilgi İşleme): Depresif kişinin düşünce yapısındaki sistematikleşmiş hatalar, hastanın olumsuz düşüncelerin geçerliliğine olan inancını sürdürmesine yol açmaktadır.
1. Mantığa dayanmayan çıkarsama: Destekleyici bir bulgu olmaksızın bir düşünceye inanmaktır.
2. Seçici soyutlama: Bir bütünün sadece bir bölümüne odaklanıp, diğer bölümleri gözardı etmek ve bütünü o bölümden ibaret görmektir.
3. Aşırı genelleştirme: Bir veya birden fazla rastlantısal olayı temel alarak genel bir sonuca varmak ve bunu her ortamda uygulamaktır.
4. Büyütme ve küçültme: Bir olayın büyüklüğünü veya anlamını değerlendirmedeki bozukluktur.
5. Kişiselleştirme: Kişinin, bir bağlantı için temeli olmaksızın bir olayı kendine bağlaması eğilimidir.
6. Mutlakçı, iki uçlu düşünme: Tüm deneyimleri iki zıt yönden birine yerleştirme eğilimidir. Düşünce yapısı iki uç noktadan ibarettir (Arkar, 1992).
Bilişsel terapinin temeli, bir duygusal olayın veya rahatsızlığın nedenini anlamak için bireyin üzücü olaya veya düşünce akışına karşı sahip olduğu bilişsel içeriği üzerinde odaklanmaktır (Corey, 2015). Amaç, şemalara ulaşmak ve otomatik düşünceleri kullanarak danışanların düşünme şekillerini değiştirmek ve şemayı yeniden yapılandırmaktır (Corey, 2015). Bilişsel terapi süreçleri; danışanın çelişkili duygularını açığa çıkarmayı, alternatifler üretmeyi ve sorunları baş edilebilir hale getirmeyi hedefler (Corey, 2015).
Bilişsel terapinin depresyondaki danışanlar üzerinde kullandığı yaklaşım, özel problem alanları ve danışanların belirtilerine neden olarak gösterdikleri şeyler üzerinde durmaktır (Arkar, 1992). Buna örnek olarak:
– Danışanlar herhangi bir şey yapamayacakları kadar yorgun olduklarını ve bir şeyler yapsalar bile başarısız olacaklarını söylediklerinde danışanlara “Denemekten ne kaybedersin?”, “Denesen daha mı kötü hissedersin?” gibi sorular sorulur.
– Ölmek isteyen danışandan terapist danışandan ölmek ve yaşamak için nedenlerini listelemesi istenir ve sonrasında beraber alternatif çözüm yollar oluşturulur.
– Danışanların kendilerine yönelik eleştirel tavırlarını tanımaları ve bunların nedenlerini göstermeleri istendikten sonra danışana “Senin yaptığın gibi bir hata yapsam beni de hor görür müydün?” diye sorulur.
– Danışanlardan yapılması gereken şeyleri listelemeleri, önceliklerini belirlemeleri, yerine getirilmiş, başarılmış görevleri listelemelerini ve dış kaynaklı problemleri küçük birimlere ayırmaları istenir (Corey, 2015).
Böylece danışanlar olumsuz düşüncelerini fark edecek, bunlar üstünde çalışırken terapistlerinden yardım alabileceklerdir. Bilişsel süreçlerinin farkına varması gereken danışanlardan öncelikle kolay görevleri yapmaları istenir; böylece danışanların başarı kazandıkça olumlu iyimser bakış açıları kazanmaları hedeflenir (Corey, 2015). Kayıt tutma, ev ödevleri, olumsuz düşüncelerin tanınması, alternatif düşünce bulma, başa çıkma (coping), problem durumun tanınması ve problem çözme (problem solving), ve bilişsel yeniden yapılandırma (cognitivereconstruction) tekniklerinden yararlanılabilir (Öngider, 2013). Davranışsal yöntemler ise yalnızca davranışı değiştirmek için değil, aynı zamanda var olan davranışların bilişini ortaya çıkarmak için de kullanılmaktadır (Öngider, 2013) dolayısıyla da bilişsel süreçle işbirliği içindedir.
Davranışsal stratejilere örnek olarak;
Haftalık Aktivite Çizelgesi
Yapabilme ve Zevk Alma Çizelgesi ve Artan Miktarda Görevlendirme verilebilir (Öngider, 2013).
Klasik koşullanma, model olma ve davranışın prova edilmesi gibi davranışçı teknikler daha gizli ve nesnel süreçler danışanın düşünme ve iç konuşmalarına da uygulanabilir (Corey, 2015). Davranışsal yaklaşımda bu teknikler sosyal geri çekilmeyi ve sosyal takviye kaybını gidermek için kullanılmaktadır (McGinn, 2000). Son olarak fizyolojik yaklaşımda; danışana meditasyon, gevşeme, nefes alma-verme vb. vücudu rahatlatan yöntemler uygulanır (McGinn, 2000).
Bilişsel Davranışçı Terapi veya da kısaltılmış ismiyle BDT (ing. CBT), zihinsel sağlığı artırmaya yönelik psiko-sosyal bir terapi disiplinidir. BDT, kişileri kötü yönde etkileyen “bilişsel çarpıtmalar” adını verdiği düşünce örüntülerini kişiye sürekli sorgulatarak (Sokratik sorgulama) onları değiştirmeyi ve yerine daha sağlıklı ve kişiye yardımcı olabilecek düşünce örüntüleri koymayı hedefler.
Bilişsel Davranışçı Terapi ve Kronik Hastalıklar
Depresyon ve anksiyete kanser hastalarında genellikle eşlik eden en önemli psikopatolojik hastalıklar olarak kabul edilir ve kanser hastalarının yaklaşık üçte birinde görülür. Alan yazında yapılan çalışmalar cinsiyet, yaş, eğitim seviyesi gibi hasta özelliklerinin ve nüks, hastalık evresi, metastaz gibi hastalıkla ilgili özelliklerin kanser hastaları arasında görülen anksiyete ve depresyon ile ilişkili olduğunu belirtmiştir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve teknikleri kanser hastalarında görülen anksiyete ve depresyon üzerinde psikolojik müdahalelerin incelendiği en sık kullanılan yaklaşımlardan biridir ve çeşitli kanser hastalarında sıkıntıyı azalttığı kanıtlanmıştır. Bilişsel davranışçı müdahalelerin amacı, bilişsel yeniden yapılandırma, davranış değiştirme, gevşeme eğitimi ve aktivite planlama gibi spesifik teknikleri kullanarak belirli düşünceleri ve davranışları değiştirmektir. Bilişsel yeniden yapılandırma, gevşeme, günlük kullanarak aktivite planlama, stres yönetimi ve duyarsızlaştırma en sık kullanılan BDT teknikleri arasında gösterilebilir (bu bölüm Soylu’nun makalesinden alıntıdır, 2015).
Kaygı Bozukluğu Olan Çocuk ve Ergenlerde Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel Davranışçı Terapiler (BDT) günümüzde psikoterapi alanında en önde gelen yaklaşımlardan birisi haline gelmiştir. Ancak BDT’nin çocuk psikoterapisi alanında kullanılması oldukça yenidir. Çocuk ve ergenler için etkili bir yöntem olduğunun anlaşılması 1990’lı yıllardan sonra olmuştur.
Anksiyete bozuklukları da çocuk ve ergen psikiyatrisinin en yaygın sorunlarından biridir. Yapılan çalışmalarda çocuk ve ergenlerde anksiyete bozukluğunun tedavisinde BDT’nin etkinliğini kanıtlanmıştır. Üstelik bu çalışmaların bazılarında etkinliğin kalıcı olduğu belirtilmektedir. Anksiyete bozukluğu olan çocuk ve ergenlerde BDT’nin öncelikli hedefi uygun olmayan öğrenme ve düşünme paternlerini değiştirmektir. Şimdi ve burada yaklaşımıyla şu anki problemlerin kökenleri anlaşılmaya çalışılır. Süreçte de semptomları devam ettiren etmenler üzerinde durulur. Tedavide baş etme becerilerini arttırarak, stres yaratan belirtiler azaltılmaya çalışılır. Bu amaç doğrultusunda seanslarda; kendini izleme, gevşeme eğitimi, sistematik duyarsızlaştırma, sosyal beceri eğitimi, bilişsel yeniden yapılandırma, maruz bırakma yöntemleri çocuğun sıkıntıları göz önünde bulundurularak uygulanır. Değerlendirme ve takip için anksiyete bozukluklarına özgü ölçeklerden yararlanılır. Değerlendirme araçları ve tedavi yöntemi kullanılırken çocuğun yaş ve gelişim düzeyine özellikle dikkat etmek gerekir (bu bölüm Karakaya ve Öztop’un makalesinden alınmıştır, 2013).
Bilişsel Davranışçı Terapilerde Ev Ödevleri
Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi ve Bilişsel Davranışçı Terapi, bir bilişsel öğrenme değişim modelini izler. Bilişsel davranışçı terapi seanslarında, konuşulanların, öğrenilenlerin etkilerinin anlamlı veya devamlı olması için danışanların uygulama yapmaları gerekir. Bu nedenle ev ödevleri BDT ve RDDT (ADDT) psikoterapilerinde çok önemli ve hatta vazgeçilmez bir yapıdır. Bilişsel değişimleri tecrübe etmek, denemek ve pekiştirmek için seanslar arasındaki birlikteliği de pekiştirir. Danışanlar sadece sözde değil, gerçek hayatta da bu değişimleri davranışlara dönüştürür ise yeni sağlıklı bilişsel şemalara kavuşabilirler. Ev ödevi ile birlikte ve ev ödevi olmadan karşılaştıran kontrollü çalışmaların meta analitik incelemesinde elde ettikleri sonuçlar, ev ödevlerinin terapi sonuçlarını pekiştirdiği sonucunu desteklemiştir (Morgan ve Jorm, 2008). Ev ödevi içeren terapi, ev ödevi içermeyen terapiden daha etkilidir.
Bilişsel davranışsal terapilerde ve Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi’de buna uygun olarak, ev ödevi doğası gereği duygusal, bilişsel, davranışsal olabilmektedir. Örnek olarak bilişsel davranışçı terapistin danışanı ile yaptığı her görüşmede sorduğu soru şudur: “Bu seans sırasında konuştuklarımızı uygulamak için bu hafta ne yapabiliriz?” Ancak ev ödevi oluştururken psikoterapistin danışanını da iyi tanıması gerekir. Neyi, ne kadar, nasıl, ne uzunlukta yapabileceğini iyi değerlendirmesi önemlidir. Bu konuda danışanın da yardımcı olması ve yapabileceklerini paylaşması yardımcı olur.
Bilişsel davranışçı terapilerde ev ödevlerinde zorlanılması halinde, daha kolay veya daha uygun başka ödevler hazırlanmalıdır. Yani BDT ve Rasyonel Terapi’de ödev kaçınılmazıdır ! Değişim sadece seans içinde kalmamalı seans dışında da ispatlanmalıdır.
Bilişsel Davranışçı Terapist
Bilişsel davranışçı terapist için terapi danışanla ilk karşılaşma anından itibaren başlar. Öncelikle hem danışanın kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi hem de psikotörapatik işbirliğinin inşa edilmesi amaçlanır. Psikotöropatik işbirliği, danışanla terapist arasında açık, güvene dayalı bir ilişkinin oluşturulması anlamına gelir. Bu ilişki dinamiği içinde danışana rağmen değil, danışan için ve danışanla beraber, hedefler doğrultusunda çalışmak esastır. Bilişsel-davranışçı terapistin asıl hedefi, danışanın terapi süresi içinde kendi kendisinin terapisti olmasını sağlamaktır. Böylece danışan terapi sonlandığında, mevcut sorunları aşmış olmanın yanı sıra, gelecekteki yaşam zorlukları ve olası tekrarlarla başetmek için de yeni beceriler kazanmış olur. Değerlendirmedeki hedef, sorun davranışların, iç yaşantıların ya da hastalığın kişide ortaya çıkmasını sağlayan dinamikleri, danışanla birlikte keşfetme ve bir formülasyon hazırlamaktır. Hastalığı/sorunu hazırlayan faktörler nelerdir? Hangi zihinsel, durumsal ya da davranışsal etkenler sorunun ortaya çıkmasında ve sürmesinde rol oynamaktadır? Danışanın terapideki amacı nedir? Klinisyen, ilk görüşmeden itibaren bu ve benzeri sorular hakkında bilgi toplamaya başlar. Edindiği bilgi üzerinden oluşturduğu formülasyonu tedavi boyunca danışanla birlikte test eder ve gerekirse bazı kısımlarını düzeltir, geliştirir. Bu her bir tedavi planının bir deney dizayn eder gibi dizayn edilmesi anlamına gelir.
Bu yaklaşım düşüncelerimizin davranışlarımızı ve duygularımızı nasıl etkilediğini vurgulayan terapi çeşididir. Bu terapide ABC modeli önemli rol oynar. C noktasında psikolojimizi bozan sağlıksız duygular vardır. Danışanda bunlardan hangisi varsa onun üzerinde çalışılır. Bu duyguya neden olan düşünce şemaları yeniden yapılandırılır ve böylece sağlıksız duygular sağlıklı duyguya çevirilir. Terapist modeli kullanarak, vaka formulüzasyonu yapar. Danışana tespit edilen uygunsuz düşünceleri değiştirmesi öğretilmekte kişi kendisi ile ilgili farkındalık kazandıkça işlevi bozan düşüncelerini işlevsel olan alternatif düşüncelerle yer değiştirerek kendisini daha iyi hissedebilmektedir.
Bilişsel davranışçı terapilerde terapist ve danışan birlikte danışanın sorunu hakkında ortak bir fikir edinerek sorunu birlikte anlamaya, mevcut sorunun danışanın düşünce, duygu ve davranışlarını ve gün içindeki işlevlerini nasıl etkilediğini belirlemeye çalışırlar. Danışanın kişisel sorunlarının anlaşılmasını izleyerek terapist ve danışan bir sonraki aşamada tedavi hedefleri belirleyip bir tedavi planı oluştururlar. Terapinin amacı danışanın sorunlarını çözmekte halen kullandığı baş etme yöntemlerinden daha yararlı olabilecek yeni çözümler üretebilmesini sağlamaktır.
Terapi sürecinde birçok tedavi stratejisi uygulanmaktadır. Psikoeğitim, bilişsel yeniden yapılandırma, alternatif düşünce üretme, davranış egzersizleri, gevşeme gibi birçok yöntemi içerir.
Seansta kazanılan bilgilerin beceriye dönüşmesi için ev ödevlerinden faydalanılır. İyi planlanan ev ödevleri sayesinde danışan kendi kendine yaptığı alıştırmaların mantıksız düşünceleri yok etmede etkili bir yöntem olduğunu kavrar.
Pratik bir takım zorunlu durumlar bir yana bırakıldığında (belli bir süreyle terapiye gelebilme imkanı gibi) terapinin ne kadar süreceği terapistle danışan tarafından birlikte belirlenir. Genellikle 2-3 seanstan sonra ilk seanslarda ortaya konulan amaçlara ne kadar sürede ulaşılabileceği konusunda terapistin bir fikri olur. Danışanla başlangıçta, çok ağır bir kriz durumu söz konusu değilse haftada bir kez görüşülür. Kişi kendini daha iyi hissetmeye başladığında seansların aralığı açılmaya başlar önce 15 günde bir daha sonra üç haftada bire doğru görüşmeler kademeli olarak seyrekleştirilir. Bu henüz terapide iken öğrenilen becerilerin gündelik hayat içinde uygulanarak denenmesi şansını verir.
Kaynakçalar
Artiran, M. (2015). Rasyonel (Akılcı) Duygucu Davranışçı Kuram Ve Öz-Belirlenim Kuramı Çerçevesinde Yeni Bir Ölçek: Akılcı-Duygucu Öz-Belirlenim (ADÖB) Ölçeği’nin Geliştirilmesi – Doktora Tezi. İstanbul Arel Üniversitesi. Yayınlandı.
Arkar, H. (1992) Beck’in depresyon modeli ve bilişsel terapisi. Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi; 5(1-3): 37-40
Beck AT, Rush AJ, Shaw BF, Emery G (1979). Cognitive Therapy of Depression. New York: Guilford Press. p. 8. ISBN 978-0-89862-000-9.
Cem Soylu. JCBPR. 2015; 4(1): 54-63
Corey, G. (2015). Psikolojik Danışma Kuram ve Uygulamaları (T. Ergene, Çeviren). Ankara: Metis Yayıncılık. (Orjinal eser 2019 yılında yayımlanmıştır)
Karamustafalıoğlu, O. & Yumrukçal, H. (2011) Depresyon ve anksiyete bozuklukları. Şişli Etfal Hastanesi T›p Bülteni, Cilt: 45, Sayı: 2
Karakaya, E. & Öztop, D. B. (2013). JCBPR. 2013; 2(1): 10-24
McGinn, L. K. (2000). Cognitive behavioral therapy of depression: theory, treatment, and empirical status. American Journal of Psychotherapy, Vol. 54. No. 2
Öngider, N. (2013). Bilişsel davranışçı terapinin boşanma sonrasında kadınların depresyon, anksiyete ve yalnızlık semptomlarında etkinliği: bir pilot çalışma. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2, 147-155
Özcan, Ö. & Gül-Çelik, G. (2017). Bilişsel davranışçı terapi. Türkiye Klinikleri J Child Psychiatry-Special Topics 2017;3(2):115-20
Özdel, K. (2015). Dünden bugüne bilişsel davranışçı terapiler: teori ve uygulama. Türkiye Klinikleri J Psychiatry-Special Topics 2015; 8(2): 10-20
Yüksel-Şahin, F. (2018). Psikolojik Danışmanlar İçin El Kitabı. (2. bs.). Ankara: Nobel.
Hollon SD, Beck AT. MJ Lambert (ed.). Bergin and Garfield’s Handbook of Psychotherapy.
Shedler J (2010). “The efficacy of psychodynamic psychotherapy” (PDF). American Psychologist. 65 (2): 98–109. CiteSeerX 10.1.1.607.2980. doi:10.1037/a0018378. PMID 20141265.
Donald Robertson (2010). The Philosophy of Cognitive-Behavioural Therapy: Stoicism as Rational and Cognitive Psychotherapy. London: Karnac. p. xix. ISBN 978-1-85575-756-1.
Beck AT, Rush AJ, Shaw BF, Emery G (1979). Cognitive Therapy of Depression. New York: Guilford Press. p. 8. ISBN 978-0-89862-000-9.
Rachman, S (1997). “The evolution of cognitive behaviour therapy”. In Clark, D; Fairburn, CG; Gelder, MG (eds.). Science and practice of cognitive behaviour therapy. Oxford: Oxford University Press. pp. 1–26. ISBN 978-0-19-262726-1.
Engler, B. (2006). Personality theories (7th Ed.) p. 424. Boston, MA: Houghton Mifflin Company.
Corsini, R. J. & Wedding, D. (Eds.) (2008). Current psychotherapies (8th Ed.). Belmont, CA: Thomson Brooks/Cole.
Mosak H. H. & Maniacci, M. (2008). Adlerian psychotherapy. In R. J. Corsini & D. Wedding. Current psychotherapies (8th ed.). pp 63-106. Belmont, CA: Thomson Brooks/Cole.
Oatley, K. (2004). Emotions: A brief history p. 53. Malden, MA: Blackwell Publishing.